11 Kasım 2010 Perşembe

Eksik fincan

Pişmanlıklarımı silmenin yolunu buldum: Hiçbir şey yapmıyorum. Beynim zamanla onları yok ediyor. Yeterli süreyi verdikten sonra yapamayacağı şey yok. Ne güzel.

Anneme düğün hediyesi olarak gelen bir fincan takımı var. İran’dan gelme imiş. Kaçak elbette. Annem kıyamamış kullanmaya. Kimselere de kullandırmamış. Çok sevdiği misafirlere çıkarırmış sadece. Ben de kendimi bildim bileli bayılırım o fincanlara. Pastel renkleri, yarı saydamlığı, her birinin ayrı renkte olması ile bende bir heyecan uyandırırlar hep. Bilseniz ne güzel görünüyor çay onların içinde. Birden kendinizi küçük parmağınız havada iken yakalıyorsunuz. Yüzünüzde bir gülümseme. Kahkahalarınızın şuhluğu artıyor. Bakın, şimdi de omzunuzu oynatmaya başladınız gülerken.  Başınız biraz yukarı kalkmış.

Annem, mutfak eşyalarını yerleştirirken onlar için emniyetli bir yer arıyordu. Ne olacaktı ki dolapta dursalar. Sonra bir hayal kırıklığı ile sordum: Neden beş tane bunlar? Nerede diğeri?
Ben bir süre önce altıncıyı kırmışım. Annemin söylediğine göre çok üzülmüşüm kırınca. Kırık parçalar elimde, oturmuşum öylece.

Birinin bana arada bir kimi, neyi kırdığımı söylemesi gerekiyor. İyi olma isteğimi hayallerle bezeyip gerçekten bir miktar uzaklaşabilirim. Annemin de bunu yapıyor olması içimi rahatlatmıyor.


Hiç yorum yok: