20 Temmuz 2010 Salı

Şimdi eşyalarınızı toplayıp sessizce çekin gidin buradan

Boston'a dair en komik anımı sordular. Böyle soruların sorulduğu herkes gibi saçmaladım. En güzellerini hep kendime saklarım.

Neyi özleyeceğimi sordular. En sevdiğim şeyleri yine söylemedim. En bilinenlerini ise saklayamazdım. Charles River'ı, evimin etrafındaki gölleri, sabahları ağaçlarda öten kuşları, her yanımın ağaç olmasını, kalan yerlerin çiçek olmasını, buz gibi serin otobüsleri-trenleri, baharlarını...

O nehrin kenarında sevdiğim insanlarla yürümeyi nice sevdiğimi, yalnız kalmak için göl kenarına kaçtığımı, uyanıp kuşları duyunca nasıl güldüğümü anlatmadım. Bunları anlatsam ziyanı olmazdı, daha önemlileri vardı. Benden başka üyesi olmayan bir yeraltı örgütü varmış da, bu şehri neden sevdiğimi sorarlarsa en önemlilerini söylersem atılırmışım gibi davrandım. Ciddi hiçbir şey sormasınlar diye yapabileceğim bütün şaklabanlıkları yaptım.

Şimdi, elimdeki bütün çeyreklikler bitti. Filmlerdeki kötü adamlar gibi insanlar var. Bir çeyreklik istiyorum, on beş dakika daha diyorum. Olmaz, diyorlar. Bana vermek yerine ellerindeki çeyreklikleri mazgaldan aşağı atıyorlar. Bir gülüş tutturuyorlar ki kulaklarınızı kapatıp kaçmak istersiniz.


Hiç yorum yok: