1 Mart 2010 Pazartesi

Hıhı, you can canım

Geçen yıl Martin Luther King Jr'ın doktorasını yaptığı okulda idim. Bunun etkisiyle belki pozitif ayrımcılık ne demekmiş en somut haliyle gördüm. Sonra malum geçen yıl seçimler vardı. Okulların seküler olmayışına zaten zor alışıyordum. Sabahın erken bir vaktinde gitmek durumunda kaldığım Katolik okulunda mesela dualarla kapıların kapatılıp sonra açılması ve bunun her sabah yapıldığını öğrenmem hayli şaşırtmıştı. Kendi okulumda da mezhebî  birçok dayatma görüyordum. Bunun dışında bir de neredeyse peygamber gözüyle baktıkları Martin Luther King Jr'ın anısının ne bitmez tükenmez şey olduğunu görüyordum. "O olsaydı böyle yapardı" cümleleri ile yapılan saçma sapan işler görüyordum.
Bunlar bir yana seçim zamanı bambaşka bir tablo karşımdaydı. Bütün okul Obama'yı destekliyordu ve herkes bu konuda gelip bana sırayla Obama reklamı yapacak kadar tutkulu ve rahattı. O kadar rahattılar ki söylediklerini kabul ettiğimden emin olmadan susmuyorlardı ve bunu da misyonerliklerinin bir parçası gibi gördüklerinden kendilerini haklı bularak yapıyorlardı. Okulda her yerde Obama posterleri asılıydı. Dekanın odasında bile Obama posterleri, kapısında "Yes, we can" çıkartmaları görmek beni birçok soru sormaya itiyor fakat soracak kimse bulamıyordum. Derken ben kimseyi sallamıyorum ama yine de çok ses çıkarmamakta fayda var'cı arkadaşım Virginia'yla konuşabildim. Kendisi Obama posterlerinin gözünü oyacak kadar sevmez onu. Eee dedim, Virginia bu okulda bir sen misin onu desteklemeyen? Muhtemelen, dedi. Seçimden sonra okulda verilen muhteşem kahvaltı ve sonrasında birlikte seyredilen yemin töreni, iptal edilen dersler, akşam okulun pubında kutlama ile cevabı aldım zaten. Daha coşkulu bir kutlama daha önce görmüş müydüm bilmiyorum. Hele zenci dekanımızın ve iki hocamızın konuşması, hep bir ağızdan söylenen umut dolu (aha da sırada bize geldi, Bu Tanrı'nın bir hediyesi sabrımıza, bekledik gördük şeklinde) ilahiler...

Bütün bunlar şimdi izlediğim bir video ile aklıma geldi. Kampanyası sırasında her yerde karşıma çıkan o kelimenin (hope) onlar için anlamını bir kez daha gördüm. Benim için ise zaten anlamıyorum politikadan ile aman elin ülkesinin umudundan banane şeklinde kendimi soyutlamam anlamına geliyordu.

7 yorum:

Unknown dedi ki...

Umud'u ezilenler en iyi anlar. Ama ezilenlerin de ezilmisliklerinin derecesi derinlestirir umudun anlamini. Ben ogrendikce hissediyorum hissettikce ogreniyorum... Daha cuma gunu biri anlatiyordu kizini nasil da negger sozcugunun duylmayacagi bor ortamda nasil da ozenle buyuttugunu. Ama gecenlerde staji icin miydi yoksa gonullu mu gittigi bir kurumda yasli bir kadina kendini tanistirmis, kadin iyi goremiyor; is it a nigger name? demis. Travma yani... 15-20 yasindaki cocuklar koleligin ne mene birsey oldugunu Obama'nin baskan secildigi cagda dahi boyle ogreniyorlar. Umutdan baska neleri ola ki...

seyyarat dedi ki...

Burası zencilerin (Türkçe'de African American yerine ne kullanılır bilemiyorum)sayısının az olduğu buna rağmen birçok yerden hele ki güneyimizden çok daha rahat oldukları bir yer. Bir de işte malum MA genel olarak biraz daha farklı bir yer. Mississippi'li bir arkadaşım ailesinden bahsederken hala bu konuda ne kadar katı olduklarını, ailesindeki KKK yanlısı insanları anlatmıştı. Oralarda yaşasam hatta sizin oralarda olsam bu konudaki gözlemlerim elbet farklı olurdu.

sacidu dedi ki...

amerikadaki yaşama dair bildiklerim filmlerde gördüklerimden öte değil. genelde bir arada yaşayabilmeyi sindirmiş bir toplum gösteriliyor. arada ırkçı tipler de oluyor ama "bakın bunlar tü kaka" mesajı da veriliyor alttan. ama gerçekte durum nedir, içindeki büyük latin ve afrika kökenli amerikalı nüfusuyla nasıl kavga etmemektedirler fln merak ediyordum. bizdeki durumu biliyosun. o yüzden gıptayla bakıyorum amerikanın bu huyuna. filmlerden bildiğim kadarıyla dyim yine :)

bu arada, amerikalılar çok acaip gaza geliyolar. 2012 yi izledim geçen, kusasım geldi :) meğerse gerçekmiş.

enginfirol dedi ki...

Yabancıya içeriden bir bakışı okumak güzel oldu...Amerika'ya 6 ay önce giden arkadaşımın gözlemleri de bu yönde. Sözde saygının altında bastırılmış nefret yatıyor...

seyyarat dedi ki...

Benim bu zamana kadar gördüğüm şu oldu malesef: Gülümsemeyi hiç bırakmadılar. Benden nefret ederken bile yüzlerindeki o yapay gülümseme hiç bozulmadı. Belki de bunu öğrenmemiz lazım.

ramazan dedi ki...

Blogunuzdan çok şey öğreniyorum.Elinize sağlık.

seyyarat dedi ki...

Teşekkür ederim. Kişisel tamamen tabi bunlar. Başka hiiç kimseye olmayabilir. :)