9 Ocak 2010 Cumartesi

Ferhat mı Hüsrev mi Şirin?

İnanılması güç biliyorum fakat bir zamanlar şimdiki kadar bile araştırayım öğreneyim aslını derdi taşımıyordum. Şu anki halimden de aşağıda bir şey olması şaşırtıcı olduğu kadar üzücü. Hep istiyorum ki birileri araştırsın, öğrensin gelsin bana anlatsın. Armut pişip ağzıma düşmesin yalnız bu örneği bilerek ve isteyerek vermedim. Pişmemiş bir armudu tercih ederim ve pişerse ağzıma düşerken sıcak olma ihtimali de beni korkutmuyor değil.

Bu araştırmadıklarımdan biri de yine ilgimi çekmemesi sebebiyle Ferhat ile Şirin'di. İyi ki araştırmamışım. Öyle bir şey yokmuş. Meğer o Hüsrev ile Şirin'miş. Biz sanırım ezilenin yanında olmak için alıp onu değiştirmiş bir de hikayenin içine halka su ulaştırılması gibi sosyal içerikli bir mesaj katıp bu hale getirmişiz.

Bunu öğrenişim bu akşam seyredebilmek için çok çaba sarf ettiğim bir filmden sonra oldu. İran filmleri var diye sevinçle gittiğimiz festivalin ilk filmi "Shirin" idi. Hüsrev ile Şirin'e dair bir film seyreden bir salon dolusu kadını seyrettik. Evet film boyunca tek gördüğümüz kadınların yüzleri ve bazen göz yaşlarını silerken ya da örütlerini düzeltirken elleri idi. Erkeklerin yüzlerini tam olarak görmedik bile. Hüsrev ile Şirine'e dair seyrettikleri filmin ise sadece sesini duyduk. Hüsrev'e Şirin'i bırakıp da kahpe Bizans'ın yiğit güzeli ile evlendiği için, Şirin'e bunlara rağmen onun aşkından Şirin'i ve atını omuzlarında taşıyan Ferhat'a varmayıp herkes ölünce Hüsrev'e döndüğü için kızdık. İranlı kadınlar çok güzel oluyorlar bir kez daha anladık. Sanat denen şey uyku getirirmiş onu da gördük.

Düşündüm de bir ihtimal de şu ki Ferhat Şirin onu istemeyince insanlara aslında Şirin'in de onu sevdiğini ama babasının vermediğini söylemiş olabilir. Süt ve Şirin aynı cümlede geçti diye bayılan bir adamdı Ferhat akşamki filmde. Bekleyebilirim.

Hiç yorum yok: