30 Mayıs 2012 Çarşamba

Gerekirse bakılan o çocuklar

Onlardan birini tanıyorum ben. Tanıyorum dediysem iletişim kuramadık tabii hiç. -Mümkün değil.-
İlaçlarını veriyorum. Risperdal, 2 ölçek, suyla içmediği için ağzına sıkıyorum. Aslında şöyle demeliyim: İki kişi kollarını tutuyor, ben ağzına sıkıyorum ilacı. Hapları ezip çorbaya karıştırıyorum.
SP sebebiyle çiğneyemediği ve yutamadığı için nasıl yediririz diye dertleniyorum. Fikirlerimi üst makama iletiyorum. Umursamıyorlar. Sürekli otistiklerin az yaşaması hususundaki tekrarlarına bakılırsa bunu böyle öngörüyor ve umuyorlar. Ne kadar az beslenirse o kadar az yaşar hem. 

Raporlarını okuyunca sinirden delirdim. Sosyal inceleme raporlarının altındaki isme bakmadan okuyunca üsluba şaşırıyorum. Olabildiğince kaba, haraketamiz. Gayrimeşru çocuğunu bir devlet kurumuna bırakıp bir daha aramayan anneden, nasıl da başkasıyla evlenip gittiğinden bahsediyor. İsme bakıyorum, bir erkek. Başka bir rapora geçiyorum. Kadının bayıltılarak tecavüze uğradığından, köyde hangi şartlarda yaşadığından bahsediyor. İsme bakıyorum, bir kadın.Çocuğun annesinin yaşamış olabileceği şeyleri düşünüyorum. Tecavüzün tek başına yıkıcı bir etkisi olmasının yanında köyde yaşaması, belki tanıdığı herkese tecavüzcüsü gözüyle bakması, herkesin onun hakkında konuşması gibi durumları da düşünüp o kadın için üzüldüm. İyi ki hakkında bir de devletin sosyal hizmet uzmanlarının yazdığı aşağılık yorumları görmüyor. Bir tecavüz sonucu kucağına aldığı bebeği beş günlükken götürüp devlet kurumuna teslim eden bir kadın, sanırım bunların olacağını düşünmüyordur. Devlet, onun köyündekiler gibi değildir.

Delirmeden biraz beklemem gerektiğini düşünüyorum hep. Sonra daha çok kızacağım şeyler çıkıyor ve o kadar halsizleşiyorum ki, tepki veremiyorum.
Okuduklarımız kurum içinde konuşulmuyor. Öyle olması gerekiyor. Kendi yaptıklarını her şekilde örten idarecilerimiz ise böyle dedikodulardan çok hoşlanıyor. Raporlarda ilginç bir şey varsa bilmek istiyor ve bunun üzerine konuşuyorlar. Dün, sabaha karşı kontrol için yatakhanelere indiğimde şöyle bir soru ile karşılaşıyorum: 
-Seyyarah Hanım, bu çocuk piçmiş, doğru mu? 

Bu upuzun zincirde en çok kime kızacağımı bilemiyorum. Bazen "anlayacakları dilden konuşmalısın" telkinlerine uymadığım için kendime de kızıyorum. Kendi anlayacağım dilden konuşuyorum.
-Alt katı kontrol etmedim henüz. Oraya ineyim.
(İçi dışı bir yatakhane duvarı)

1 yorum:

yol izi dedi ki...

selamlar,
bir zamanlar ne şekilde mücadele edeceğimi bir türlü sistematize edemediğim bir grup insana karşı çıkmak için bir ateş yanmıştı beynimde... Gidip üslubunca ve tam olması gerektiği şekilde bir dilekçe ile başlamıştı mcadelem. 2-3 sene sayısız soruşturma ve üstüne eklenen 2 mahkeme ile geçti. Hakkımda sürekli iftiralar üretiliyor,isimsiz dilekçeleri kaale alan devlet tarafından savcılığa çağrılıp duruyordum. Tüm bunların sonunda hem benim kişiliğim değişti, hem de çalıştığım yerdeki insanlar bir bir gitti. Mesela mahkeme kararları yüzünden biraz olsun korkmayı öğrendiklerini düşünüyorum.Ve ben de sayelerinde korkmamayı öğrendim. insanın iyi olup olmadığını öğrenebilmesi için kötülükle karşılaşması gerekiyor yazıkki. Velhası kendini yeme sürecini en kısa sürede geçip daha yıpratıcı olan ve sonucu garanti olmayan kuyuya taş atma girişimini tavsiye ederim. Ne haddime ise. elbette ayrıntılarını öğrenemiyor insan buradan ama anladığım kadarıyla haksızlığa sessiz kalmak, haksızlığın ortağı olmak düsturunu edinmiş biri izlenimi bırakmaktasın. Allah yardımcın olsun.