20 Mart 2011 Pazar

Rüyaydı, geçti

Yıllar önce çok istediğim bir şeyden bahsederdim arkadaşlarıma. Oysa ortada ne olacağına dair bir işaret ne de benim gösterdiğim bir çaba vardı. Öldürücü diş ağrılarımı sabırla karşıladığım günlerdi. Öyle bir sabır ki, ev arkadaşım özenirdi acı çekiyor olmama. Bir haftayı böyle geçirdikten sonra sabaha karşı gülümseyerek uyandım. İstediğim şeyin olacağını biliyor olarak. Kimse inanmadı bana. Rüya, dedim. Rüyayla amel edilmez, dediler.

Ama bazen edilirdi. O gece rüyamda dayımın ölümünü gördükten sonra annemden saklanarak ağladım bütün gün. Akşam telefondaki ses dayımın öldüğünü söyleyince annemin yüzüne bakmama bile gerek kalmadı. Başımı çevirince dayımın adını söyledi. Hiç şaşırmadım nasıl oluyor diye. Telefonda çalmadan hemen önce uyuklayan annemin rüyasını bilmem gerekmiyordu. Bir zaman sonra benimkini söyleyince kızmasını, kardeşini son kez görme fırsatını kaçırdığı için bu kadar üzgün olmasını da anlayacaktım.

Bu sabah, rüyamdan ve uykumdan uyandığımda çok yalnızdım. Bir rüyanın gerçeğe taşması, gerçekten daha inandırıcı olması kafamı allak bullak ediyor. Öyle yalnızdım ki yastığın soğuk yüzü bile sıcaktı artık. Kim gelirse gelsin geçmez sandım. Rüyalar bazen gerçek oluyorsa bazen de bitmez dedim. Rüyamın içine biri girene kadar, ben gülümseyebilene kadar diğerlerine inandığım gibi inandım. Şimdi ise inanıp da unuttuğum her şey gibi. Ölüm gibi mesela. Bir rüya hep yanı başımda.

Hiç yorum yok: