31 Mart 2011 Perşembe

Kırk Beş Dakika

Fotoğraflar biriktikçe öncelik-sonralık dediğimiz bir bağıntının önemini yitirdiğini, zamanla yok olduğunu görürüz. Anlatmağa değer gördüklerimizin kavranabilmesi, niye bir sıraya uymasına bağlıymış gibi düşünelim?*

Hava güzel olunca trenin böyle kalabalık olması doğal. Ben, birkaç teyze ile iki çocuklu annenin arasında duruyordum. Aralarında -konuşmalardan öğrendiğime göre- bir buçuk yaş olan iki kız kardeş, annelerine sürekli sorular soruyor. Küçük olanı pek seven teyzeler, onların kızı olmasını teklif ediyorlar. Bir de tekrarlıyorlar: 
-Küçüğü alalım küçüğü, büyüğü istemeyiz. Bu daha sevimli. 
Şımarmaya devam eden küçüğün saçlarını okşuyor annesi sürekli. Büyük olan, terlediğini söylüyor. Ona şöyle bir bakıp küçük olana dönüyor anne. Anneler daha çok beğenilen, takdir edilen çocuklarını daha mı çok seviyor? 

(Senin saçların kirpi gibi idi, suratın turşu satıyordu. Öyle demişti komşu teyze. O yüzden beni istiyordu çocuğu olarak. Henüz, her gördüğü çocuğa bunları söyleyen teyzelerden habersizdik. İlk kez karşılaşmış ve şaşırmıştık. Yanımızda annelerimiz yoktu. Seni savunmak, teyzeye kızmak bana kalmıştı.)

Teyzelerden biri bana tutunmak için izin istedi. Diğeri zaten koluma sarılmıştı. Yer veren gençlere teşekkür ettiler ve oturmadılar. Kırk yaşlarında bir kadın onlara gösterilen yere koşarak gidip yerleşti. 
-Siz benden de yaşlısınız ama maşallahınız var. Ben oturayım sizin yerinize. 
-Otur kızım. Gençlerin daha çok ihtiyacı var enerjiye. Bütün gün dolaşan, yorulan gençler. Biz oturuyoruz hep. 

(Şükranhanımteyze'nin bahçesine sadece ben varken girebiliyordun. En sevdiğim şeye seni ortak etmiştim ve ikimiz de bunun değerinin farkındaydık.Şükranhanımteyze'nin "Koşup oynayacaksınız, enerjiye ihtiyacınız var" diye verdiği Almanya'dan gelen çikolataların da kıymetinin farkındaydık. Yazın bile serin bahçesinde, salıncakta yediğimiz o çikolataları unuttuğunu söyleme.
Annem, babaannemin ölümünden sonra da onun en yakın arkadaşına yemekler yapmaya hatta ona banyo yaptırmaya devam etti. Uzun sürmedi bu. Annem olmadan da Şükranhanımteyze'nin kapısı açıktı bana. Mutfakta hep benim için abur cubur vardı. Bir de evin her yerinde, sonra da kenarlarını kıvırmamak şartıyla bakılan fotoğraf albümlerinde dünyanın en güzel fotoğrafları vardı. Her gidişimde Şükranhanımteyze'nin Şükran olduğu fotoğraflara bakardım. Senin yüzünü bile hatırlayamam düşününce, ama her haliyle yüzünü hatırlayabildiğim iki kişiden biri Şükranhanımteyze. Diğeri babaannem. İkisinin yüzünü de her hatırladığımda ağladığımı düşününce seninki hatırlamayışım iyi geliyor gözüme.)

Yüzümü tonton teyzelerden pencereye çevirince denizi görüyordum. 
(Son görüşmemizde, birbirimizin hayatından artık çıktığımızı anladığım gün, konuşacak hiçbir şeyimiz olmadığı için denize bakıp durmuştuk. Ben, gemileri saymaya çalıştım, seni bilmem. Ben, tercihlerimle, yeni halimle senin sevdiğin biri değildim artık. Böyle düşündüğün için ben de seni sevmemeliydim, değil mi?)

O gün buluştuğum arkadaşıma kırgındım. Sorduğu zaman başımı çeviriyor ve bir şey olmadığını söylüyordum.

(Seninle göz göze gelmek için yüzümü çevirmeme bile gerek yoktu. On yıl sonra seni nasıl tanıdığımı ben de bilmiyorum. Emin olmak için tren hareket ettikten sonra pencereden bakıyor gibi yaparak sana bakmak istedim. Sen gözünü ayırmadığın için yapamadım. Kitabımı açtım, okumadım. Bir şey söylersen eğer sana ne kadar üzüldüğümü anlatmaya başlar mıyım diye düşündüm. Senden sonra, aynı sebeple kim bilir kaç insan kötü davrandı bana. Onlara üzülmedim. Senin üzdüğün kadar üzülebiliyordum, bitti.)

Hızlıca yürüyüp alt geçitten senden önce geçmeyi planladım. Sonra zaten yollarımız ayrılacaktı. O kadın düşerken bana tutunmasaydı böyle olacaktı.
-Çok yorgunum da, dengemi kaybettim.
-Ziyanı yok. İyi misiniz?
-İyiyim de eve kadar nasıl yürürüm şimdi... Keşke birinin arabası olsa da binsem. Araban var mı senin?

İlk kez gördüğüm bir kadının, varsa, arabama binmek istemesi karşısında şaşırınca on yıldır görmediğim birine baktım. Bir şey söylemeyeceğini anlamam beni hem rahatlattı hem üzdü. Sana anlatmam gereken çok şey vardı.

Bir kısmı işte burada.

*Bilge Karasu


1 yorum:

Ebru dedi ki...

Anlatmak istediklerimizi anlatamadığımız ve asla anlatamayacak olduğumuz insanlar veya insan var. Anlatmaktan da geçtim de tesadüfen bile görmek aksi yönlere giderken.. Bu bile yeterdi.