20 Aralık 2010 Pazartesi

Ülkücü gençlere aşk tavsiyeleri

Ben, bu bloğu okuyan ya da yaptığı aramalar sonucu buraya gelen herkesi düşünüyorum. Okuyanlar arasında hem ülkücü hem de genç olanlar da vardır belki. Üstelik belki, Başbuğ ne dediyse yaptıysa yapmak istiyorlar, fakat bilemiyorlardır.
Görevimi yerine getirmek istedim bu konuda. Seval Türkeş'in (Alparslan Türkeş'in ikinci eşi) röportajından bir kısmı sizinle bu sebeple paylaşıyorum. Başbuğ'un kendisinden otuz altı yaş küçük eşine bakarak nasıl bir sevgili/eş seçmeniz gerektiğini ve ona nasıl davranmanız gerektiğini anlayabilirsiniz.


"-Türkeş Bey'de seçilmişlik dediğimiz Başbuğluk özelliği var. (Kız size hayran olmalı.)
...
İnandığınız davanın lideriyle evlenmeyi hayatınızın en büyük vurgunu olarak görüyor musunuz?
-Vurgun olarak değil de ben bunu bana Allah'ın verdiği bir misyon olarak idrak ettim. Bazı şeyler vardır ki yaşarsınız anlatamazsınız o anlamda bir evlilik benimki. (Sizi Allah göndermeli.)
Tanıştığınızda siz yirmi yaşındaydınız Başbuğ 56. 3 yıl sonra evlendiniz. Gelin 23 damat 59 oldu. Aileniz nasıl karşıladı? (Aranızda mühim bir yaş farkı olmalı.)
-Tabii babam olmadığı için ağabeyime söylendi. Tabii ağabeyim biraz zor karşıladı. Ağabeyim olgun, Türkeş Bey'in değerini bilen bir insandı. Tabii anneme söylediğim zaman epey bir...
Direnç mi gösterdi?
-Beklenmedik bir şeydi tabii bu. Yani hiç düşünmediğimiz bir evlilik şekli karşımıza geldiği için kolay olmadı bu. (Beklemediği bir anda evlilik teklif etmelisiniz.)
...
Babanız öleli 10 yıl olmuştu. Eşinizde bir baba sıcaklığı mı yakaladınız?
-Benim eşim, Başbuğum liderim, babam, her şeyim olan olağan üstü yaradılışta bir insandı. Bu tamamıyla Allah'ın bana verdiği bir misyondu. (Onun her şeyi olmalısınız.)
O zamandan bunu idrak edebildiniz mi?
-İlk anda edemedim. Yaşadıktan sonra fark ettim. (Bütün hünerlerinizi birden göstermeyin, yavaş yavaş.)
...
Yani o mu sizi tavladı siz mi onu? 
-Benim evliliğimde tavlama diye bir şey yok. Biz çok edepliydik. (Asla tavlamayın, tavlanmayın. Edepli olun.)
Tavlamak edepsiz bir şey mi? Türkeş Bey sizi görmüş beğenmiş, fıstık gibi sarışın, ağzı burnu hokka bir kız. Nasıl elde etti sizi? 
-İlahi bir buluşmadır. (İlahi bir yönelişle -elbette- sarışın kızları tercih etmelisiniz.)
...
Aşk var mıydı?
-Evet çok şiddetli bir aşk vardı. (Şiddet ihtiyacınızı aşkta gidermelisiniz. Hem iyi bir ülkücü, hem iyi bir aşık olursunuz.)
Tutkulu bir aşk mıydı?
-Tutkulu aşk ne demek? (Mümkün olduğunca az kelime bilen bir kız bulun.)
Tutkuyu bilmiyor musunuz? Yani duygu akışı inişli çıkışlı mıydı?
-Onun bana çok şiddetli bir aşkı vardı etraftan da fark edilebilecek kadar.
Renklerle anlatabilir misiniz aşkınızı? Pembe mi kırmızı bir aşk mıydı bu?
-Ben pembe falan bilmem. (Renkleri bile bilmesin sizin öğretecekleriniz dışında elbette.) 
Başbuğ size ilk görüşte mi vurulmuş?
-Evet. Onun kendi ifadesine göre yüzümde bir nur görmüş. Tabii ki sonra karşılıklı bütünleşen bir aşk ve o kutsal beraberliğin bir başlangıcıdır. (Her şey nurla başlamalı. Çarpışma, yere düşen kitapları toplama gibi klişe sahneleri aklınızdan silin.) 
O bir kurttu. O nuru elde etmek için nasıl stratejiler geliştirmiş?
-Ama o nur beraberliği başlatan Allah'ın bir sebebidir. 
Başbuğ o nuru nasıl elde etti?
-O nuru elde edebilme diye bir şey yok. Vakti saati gelmişti demek. Yüzümde bir nur gördü ve işte bu iş evlilikle devam etti. 
Romantizm ihtiyacınızı Başbuğ'un hangi yönlerinde yakaladınız?
-Benim çok romantik bir yapım yoktu. Karakter ve güvenilirlik önemliydi.
Her kadın tatlı bir söz, bir demet çiçek ister.
-Ha romantiklik dediğiniz onlar mı? Başbuğ belli zamanlarda hediyeler alırdı. (Romantizmin ne olduğunu ancak sizin açıkladığınız ve gösterdiğiniz kadarıyla bilsin.)
...
Birlikte sinemaya gittiniz mi?
-Hayır. O kendi seviyesinde uygun bir bağlamda bulunurdu. Bana talip olduğunu hareketleriyle belli etti. Evlilik teklifinde ailemi devreye soktu ama tabii bizim düşünme devrimiz bir yıla yakın sürdü. Tabii yaşdaşlarımın evlendiği gibi olmadı. Böyle sorumluluk gibi de gelen bir evlilik ama bu evliliği hafifleten en güzel şey ilahi aşktı. Allah'ın bana verdiği bir mesuliyetti. (Sinemaya gitmek isterse, bu seviyesiz isteğinden dolayı kendisini tenkid edin.)
...
Eşinize Türkeş hitabı dışında nasıl seslenirdiniz? 
-Özeldir.
O size ne derdi?
-Sevalciğim, Seval Hanım, Hanımefendi derdi.
Minik kuşum der miydi?
-O tür şeyleri yoktu. Yani öyle seviyeli hitapları vardı." (Seviyeli olun. Sevdiğiniz kadına söyleyebileceğiniz en güzel şeyi söyleyin. Aşkım, canım, cicim gibi hitaplar yerine ona "Asenam" deyin.)


*Röportaj Nuriye Akman'dan, Üzümünü Ye Bağını Sor

11 yorum:

Eleştirel Günlük dedi ki...

Sen cok yasa emi. Iyi guldurdun...

Tolga dedi ki...

:))) ağır adam olcan, sululuk olmıyacak bi kere. ben böyle bi özet çıkardım.

seyyarat dedi ki...

Gülün diye değil EG, bak Togliatti hemen ders almış.

aglea dedi ki...

ahah süpermiş ya:)

Ebru dedi ki...

Alemsin.Dua et google aramalarından gelmesinler.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Ulkuculer ders cikarsin diye yazdigini sandim. Yoksa ben de ders cikarirdim... Togliatti ulkucu mu oldu simdi ha ha ha..

seyyarat dedi ki...

Not düşeyim: Solcular, liberaller, herkes faydalansın diye.

Gelirlerse, beni koruyun.

Shere Khan dedi ki...

ahahahaaaa... şahaneymiş

JoA dedi ki...

e ama "sarışın" buyurmuşlar, diğerlerinin hiç şansı yok mu? :-P seviyesiz seviyesiz sinemaya filan gidiyoruz biz de, ne fena.

A-H dedi ki...

tavlama yokmus edepliymis onlar!! vay vay vay demek biz edepsizin onde gideniyiz flort ederek seviserek evlendik diye :)))
gordunmu ilahi askida kacirmis olduk bu sebepten tuh :)

alice in prague dedi ki...

oh my god!