16 Aralık 2010 Perşembe

Meğer ben yokmuşum

On yaşındaymış. Sağ kaşı normal hatta ince idi. Sol kaşı ise benim iki parmağım kadar kalın. Sol tarafından ve önden gören herkes ona bir daha bakıyor. Hiçbir şey umurunda değilmiş gibi otururken kenarda, bir eliyle kabanının yanık kısmına dokunuyordu. Ona ve ailesine yardım eden bir kadın vardı. İnce ve kalkık kaşları, keskin gözleri, etrafı hızla dolaşan bakışları, çıkık çenesi, ince dudakları, sürekli çantasındaki sigarasını kontrol eden telaşlı elleri ile iş bitirici görünen bir kadın. Çantasından bir toka çıkarıp verdi kıza. Pembe, parlak pullu kelebek toka. Onları rahatsız etmeden her şeyi seyredebileceğim bir yerde durmuştum. Kızın yüzünde bir sevinç emaresi görmeyi bekledim. Bir saniye kadar görünen o ışığın ardından bir ümitsizlik çöktü üzerine. Bir elinde tokayı tutarken bir elini saçında gezdirdi. Sonra dışarı bakmaya devam etti. O pencereden baktığı gibi bakıyordu her şeye.

Oturup kitabımı okurken bir çocuk vardı yanımda. Annesine seslendikten sonra beni kestirdi gözüne. Omzuma dokunmaya başladı. Önce konuşmaya çalıştım onunla. Söylemek istediği her ne idiyse söyleyemedi. Ne yapsa anlatamadı. Omzuma vurmaya başladı. Onu anlamadığım için sinirlendi. Bağırıp daha hızlı vurmaya başlayınca annesi yetişti. Utanarak uzaklaştım oradan.  

Koridorda beklerken, oğlunu nöroşirurji kliniğine götürmeye çalışan babaya takıldı gözüm. Oğlunu ikna etmek için ne lazımsa söyledi. İçerisinin güvenli olduğunu tekrar edip duruyordu. Korkarak odaya doğru bir adım atan çocuk, birden dehşete kapılıp geri gidiyordu. Duvara çarpana kadar durmuyordu. Babası tekrar elinden tutuyor ve söz veriyordu ona. Hiçbir şey olmayacağını, çok güvenli olduğunu tekrar ediyordu. Çocuk, bir an inanıyor, babasının elini sıkıyor ve onunla yürüyordu. Sonra dehşet gözlerine geri geliyordu. 

MR sonuçlarımı bulamadılar. Kayııtları tekrar tekrar inceleyen kadın bana kaydımı göremediğini anlatmak isterken şöyle dedi: "Sen yoksun." Bakmış yine. Ben yokmuşum.
Şımarık melankolikliğimle, uydurma yalnızlıklarımla, derdimi anlatamamaktan şikayet edişimle, hiçbir zaman gerçekten korkmayışımla evet, muhtemelen ben yoktum.

4 yorum:

Aslısın dedi ki...

Çok güzel yazmışsın be!

Ebru dedi ki...

herzamanki gibi hem acıtıyor hem gülümsetiyorsun. biri benim mr sonucumu bulamasa o makinaya kendisi girer en ürktüğüm şey.

A-H dedi ki...

Yazilarini her okudugumda karsimda sanki sessizce oturan kucuk bir kiz cocugu beliriyor ve elimi uzatip basini oksayasim geliyor her seferinde, diger bir taraftan da yuzunu kaldirdiginda gozlerinde farkli birsey gorecegimden urkuyorum zira bu yazilar kucuk bir kiz cocuguna ait olamazlar...

seyyarat dedi ki...

Birçok açıdan pek de küçük olmadığımı söyleyeyim de sonra beklediğim gibi çıkmadı demeyesin. :)

Yine de başımın okşanmasına bir şey demem.

Böyle güzel sözlere teşekkür etmek biraz utandırıyor beni. Sessiz kalmanın da kabalık olmasından çekiniyorum. Siz anlayın artık beni.