27 Ekim 2010 Çarşamba

Kütüphanelerim





"Ben bir şehre gittiğimde oranın bilmem nesini görürüm ilk önce." diyen insanlardan olmak güzel olabilirdi. Böyle şeyler söylesem "bilmem ne" yerine kütüphane diyebilirdim. Gittiğim şehirlerin, hatta ilçelerin kütüphanelerine mutlaka gitmiş olmam bu fikrimi güçlendirdi. Çok fazla şehirde bulunmamış olmam ise önemli olabilir.

İlk okulda beni inatla, çok sosyal ve aktif olmam sebebiyle, kütüphanecilik koluna koymayan öğretmenim merakla beni aradığında okulda nerede bulacağını öğrenmişti geç de olsa. Orta okulda kütüphaneye gelenlerin sayısının çokluğu, beni okul kütüphanesinden kaçırıp ilçe kütüphanelerine gönderdi. Bazen elli yaşın üzerinde amcalar olurdu. Çoğu zaman ben yalnız olurdum. Hayatımın en güzel günleri onlar olabilir. Bana, "Sen buradasın nasılsa ben biraz işim var, kütüphaneye sahip çık." deyip giden kütüphanecinin lakaytlığıyla o günler de sona erdi.
Üniversitede, yine herkesten gizli bir şekilde gidip il halk kütüphanesine sığınmıştım. Okuldan biriyle karşılaşmam neyse ki son seneme denk geliyor.

Yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz yerin adı Boston Public Library. Bana sorsanız, dünyanın en güzel sığınaklarından biri.

İkinci sıraya yerleştirebileceğim bir sığınağı/kütüphaneyi, sadece iki kez ziyaret edebildim. İkinci ziyaretimi Kasım başında yaptım. Otobüste yaptığım bir telefon görüşmesinin ardından ilk durakta indim ağlayarak. Kütüphanenin önünde inmişim. Kütüphanenin güzelliğini hatırlayıp içeri girdim düşünmeden. Hâlâ iç çeke çeke ağladığımı, insanlar kafalarını kaldırıp bana bakınca fark ettim. Utandım. Bir şey yapamadım. Sussam da omuzlarımın sallanmasını engelleyemiyordum. Tam sakinleşmiştim ki görevli gelip "Honey, is there a problem?" diye sordu. Size bu soruyu soran biri karşısında nasıl sessiz durabilirsiniz ki! Ben çok üzgün olduğumu söylerken o, sırtımı sıvazladı. Beni bir odaya götürdü. Çay mı kahve mi, diye sordu. Ben cevap vermeyince kafeinsiz bir çayın bana iyi geleceğini düşündü. İyi geldi. Çay değilse de orada, o odada beni sakinleştirmek isteyen biriyle oturmak bana iyi geldi.

Güneşli bir gündü. Dışarı çıkınca kütüphanenin fotoğrafını çektim. Sonra da başka şeyler.

Kendime bir kütüphane bulmalıyım.

5 yorum:

Elmoş dedi ki...

Boston Public'in, varsa, hediyelik kartpostalının arkasına bir-iki satır yazıp yollamak da boynumun borcu olsun.

Tolga dedi ki...

Hep dedim, ABD'nin en iyi seyi kutuphaneleridir.. Ha bi de Netflix'i, Blocbuster'i filan..

seyyarat dedi ki...

Elmoş, listen kabarıyor. Bırak bence.

Togliatti, Netflix bir numaraya oturabilir.

medgallis dedi ki...

der hilmmel uber berlin ve onun cakmasi(boyle dedigime bakmayin, o da guzeldir. en azindan muzikleri) city of angel' da meleklerin kutuphaneye siginmalari bosuna degilmis demek ki..

medgallis dedi ki...

bir de seven vardir: o filmde cinayetlerinin anatomisini incil ve dante' den cikartan katili bulmakta zorlanan iki dedektiften yasli olani somerset,kendisine 'nereye?' diye soran taksi soforune 'buradan uzaga' der.
bir sonraki sahnede taksi sehir kutuphanesinin onunde durur.