1 Kasım 2010 Pazartesi

Raylarda korkusuzca yürüyen çocuk

Olanlara bakınca, rahat ve belki biraz da hüzünlü olarak haklıyım diyorum. Haklı olmak, anladığım kadarıyla hiçbir işime yaramıyor. Hatta haklı olmam sadece bir şeylerin bitmesine sebep oluyor. Çünkü, haksız olunca tıpış tıpış gitme ve usul usul konuşma taraftarı olduğum halde, haklılığıma olan inancımla birlikte ayağıma bir taş bağlanıyor, dilim dönmüyor.

Birkaç adım geri gidip bakıyorum. Haklı-haksız kalmıyor. Birden bir determinist oluyorum ki sormayın. Herkesin, her şeye bahanesi var. Her şeyin bir sebebi var. Her şeyin sebebi, tren olup geçiyor gözümün önünden. Böyle yapmasına sebep olan bir geçmişi var. Başka türlü olamazdı. Elinde değil. Böyle vagonları var bu trenin.

Bu tren biraz sükunet getiriyor. Haklı olmanın verdiği o fokur fokurluk diniyor. Derken, benim trenim geliyor ve ben, onun pencereden el sallayışını görüyorum. Benim böyle olmama sebep olanlardan biri de o, diyorum. Başka türlü olamazdım. Elimde değil.

Şimdiye kadar hiç bir yamuğunu görmediğim vicdanıma danışıyorum. O, hep söylerdi doğrusunu da ben yapmazdım bazen. Üzerine düşeni yapardı o. Bir keresinde bana "vicdan muhasebesi"nin yanlışlığını öğretmişti, hiç unutmam. Onu hiç hesaba çekmeyişim ona olan güvenimden. Onun beni sürekli kontrol etmeye çalışması ise benim hep tökezlememden. Trenlerden kurtulmam gerektiğini söyledi. Tüm hayatımızı vagon yapıp raya koymamız, boncuk yapıp ipe dizmemiz şu anda ne yaptığımızın sorumluluğundan kurtarmaz bizi.

Sonra, ben ona dedim ki içimden: Üzgünüm; ama haklıyım.

Hiç yorum yok: