30 Temmuz 2010 Cuma

Burası kimin evi?

Sekiz yıldır ailemden ayrıyım. Ayrıydım. Her şey ne güzel böyle iken. Özlüyorsunuz, özleniyorsunuz. Anneniz en sevdiğiniz yemekleri yapıyor, börekler açıyor. Bunu biliyorsunuzdur, bir çoğunuz en azından.

Sonra, yirmi altı yaşında iken hem de az değil, eliniz boş dönüyorsunuz eve. Boş dediğim, iyi bir şey getirmiyorsunuz. Yoksa önünüzü göremeyeceğiniz kadar yüklüsünüz. Birden her şey değişiyor. Geldiğiniz yerin kendi eviniz olmadığı çok açık. Anneniz bunu net bir şekilde söylüyor. Bunu bilmiyorsunuzdur. Benim anlattıklarım dışında bilmeyin de zaten.

Anneler çocuklarını sever. Ne olursa olsun. Bu bilgiyi bir köşede tutmak işe yarıyor bazen. Çıkarıp bakıyorum. Sabah, sevdiğim o biberli şeyden yaparken bunun üstüne ekliyorum mesela. Sonra, ne olduğu mühim olmayan bir şeyle başlayıp canımı acıttığında kıyamıyorum silmeye.

Anlıyorum da onu. İkimiz de onun kızına çok kızgınız mesela. Ben daha insaflıyım. Elimden bir şey gelmediği çok açık. Bu biraz hafifletiyor. Annem ise bunu bilmiyor. Görmüyor diyelim ya da. Benim o çok sevdiğim dondurmayı neden elimden bıraktığımı anlamıyor. Soruyor, soruyor. Onun sözleriyle birlikte boğazımdan geçmediğini görmüyor.

Anneler çocuklarını sever; ama üzebilir. Çocuklarının onları üzdüğü kadar bile olabilir.

2 yorum:

A-H dedi ki...

seyyarat seni okurken tuylerim diken diken oldu, birkac yil oncesine gittim aniden...
ayni seyleri bende yasadim zamaninda ve ne yaparsan yap bir kez ciktinmi artik orasi senin evin olmuyor, bunu anladim.
ne anne sevgisi, ne aile baglari bu cikmazi cozemiyor. ve anneler asla cocuklarinin gosterdigi anlayisi bile gosteremiyorlar bu durumda...
sana sadece sabir diliyorum ;)

seyyarat dedi ki...

Yaşasın yorum yazabiliyorum.

Anlaşılıyor olmak da bir tür teselli. Sağol.