12 Temmuz 2010 Pazartesi

Bu yaz hiç çizme giyemedim

Geçen gün okula gittim. Kütüphane için. Yine aynı tepkileri aldım: "E bitti okulun. Daha ne diye gidip kitap okuyorsun?" İnsanlarımızın (hepsi bizim, hepsi insan) kitap konusunda bana dedikleri artık onları bizim olmaktan çıkarıyor. İnsanlıkları benim konum değil.

Okula ilk gittiğim günü hatırladım. Yağmurlu bir yaz günü çizmelerimi giyip gitmiştim. Giyecek başka bir şeyim yoktu. Arkasında soyadım yazan Converse ayakkabıları çok uygun bulmadım bir "beni kabul edin" konuşması için. Önce okuluma bir daha adım atmamaya yeminliydim. Beni kabul etmeliydiler. Ederdiler de. Hocanın yanından çıktığımda arkadaşımı aradım. Anlattım hocanın söylediklerini. "Kabul edildin yani?" dedi. Durup düşündüm. Her şey o kadar kötüydü ki o zaman, hoca bana neler demiş de anlamamışım.

Kendimi hiç ait hissetmediğim binalarını dolaştım okulun. Ağaçların gölgesi dışında kalan çimler kurumuştu. Öyle bir kurumuştu ki bir yaz günü toplanmış buğday saplarının kokusunu aldım. Oysa onların kokusunu alalı çok oluyor. Yedi yıldır burnumda bekleyen koku birden dışarı çıkıyor.

Çok sevdiğim kütüphanesine gittim sonra. En çok istediğim bütün kitapları bulabilmeyi özleyeceğim sanırım. Bir de ağaçlara, nehre karşı oturup onları okumayı.

Hiç yorum yok: