10 Temmuz 2010 Cumartesi

Bakın ne oldu

Peets Coffee kaça kadar açık diye internetten yoklarken gördük ki Cumaları Freddo yarı fiyatına imiş. Kapanmasına az bir vakit olsa da sıcak bir akşamda bu fırsat kaçmamalıydı.

Hızla geçerken bir cafenin önünde bir arkadaşımızı gördüm ben. Durup selam verirsek Freddoları kaçıracağımız için görmemiş gibi davrandım.

Girdiğimiz sokakta saati kontrol ederek giderken, bir kadının kapının önüne bırakılan eşyalara kağıt yapıştırdığını gördük. Tam dört tane klima  vardı ve kadın hepsinin üstüne "Free works fine" yazan birer kağıt yapıştırıyordu. Çok gereksiz bir şekilde "Çalışıyor mu bunlar?" diye sordum. Biz kahveciye gidip gelene kadar birileri alır mı diye düşünerek attığımız birkaç adımdan sonra aynı anda durup geri yürüdük. Klimalardan birini alan çocuğa çelme taksam mı diye düşündüm. Vazgeçtim.

Birimiz salona birimiz yatak odasına kapalım birer klima diye el attık. El attık dediysem sadece teşebbüs ettik. Taksi çağırsak bu kadar kısa mesafeye gelmezdi.
Ben görmemiş gibi davrandığım arkadaşımızı görsem, kendisi hem iri yarı hem de arabalı olduğu için her şey bambaşka olabilirdi.

Benim bir fikrim vardı:
Ben: Birimiz gidip de Harvard Avenue üstünden bir taksi bulup getirsek ya. Mesela sen gidip taksi getirsen ya.
O: Mesela sen gidip getirsen?
Ben: Önce  ben dedim.

Arkadaşım taksiyle geldi. Taksiden indi. Biz klimayı kucaklamış yola çıkmışken bize "Ne yapıyorsunuz?" dedi. Klima taşıyoruz dedik. Gaza basıp gitti.

Bir Amerikan efsanesinin gerçekliğini ölçemedik.

Merak etmeyin. Vazgeçmedik. İri yarı ve arabalı arkadaşa gidip neden yorulduğumuzu anlatık. Şu anda günlerdir ilk defa uykum geldi. İlk defa uyuyabileceğim. İlk defa dondurucunun önünde durarak gelmiyorum kendime.

Hiç yorum yok: