18 Mayıs 2010 Salı

Dedikodu evrensel bir gerçektir.

Hafta içi bir akşam dokuz buçukta bütün arabaların kapı önünde olduğu, evlerinin ışıklarının kapanmaya başladığı bir sokakta yaşıyorum. Benim eve girişim için ise erken bir vakitti. Bir sağa bir sola yine evlere bakarak yavaşça yürüyorum. Jaluzileri açık olanların pencerelerinden içeriye bakıyorum. Kendime bu konuda yine engel olmuyor, olamıyorum. Televizyon karşısında bir aile, bazen sadece ekran ışığı, bazen müzisyen komşularımızı görüyorum. Televizyon karşısında da olsa aile görünce hep hüzünleniyorum.
Eve yaklaşırken karşımızdaki evin önünde yine birilerini görüyorum. Ya sigara içenler, ya telefonda konuşanlar, ya kapı önünde dedikodu yapanlar oluyor. Bu kez yine kapı önü dedikodusu yapan iki kadın var. Birden ayakkabımın içine taş giriyor ve sekmeye başlıyorum. Elimdeki paketleri yere bırakıp hangi ayakkabımdaki taşı önce çıkarsam diye düşünüyorum ki kadınlardan biri koşup koluma giriyor. Teşekkür ediyorum. Taşları çıkarırken o da bana sorular soruyor. Diğeri de gelip katılıyor. Kaç yaşındaymışım, nereliymişim, kaç kişi kalıyormuşuz, alt kat-üst kat komşularımız nasılmış, ev sahibimiz kimmiş...
Birden diyorlar ki; "Hiç sizin yandaki evden sesler duyuyor musunuz?". Şaşırıyorum. Sizin yandaki ev var ya... 35 numara... diye başlıyorlar. Uzun zaman sonra bir kapı önü mahalle dedikodusuna şahit oluyorum. Şahit olmakla kalmıyorum aslında, içine dalıyorum.

3 yorum:

Ebru dedi ki...

Bizim gerçeğimiz sanıyordum cidden evrenselmiş:))

Adsız dedi ki...

karşı komşum 75 inde bir yahudi teyze, ben kürt, haftada en az bir kere dedikodu yapıyoruz ama biz buna bilgi alışverişi diyoruz.hatta geçen kahvelerimizi alıp kapının önüne sandelye kurduk aynen kıbrıs'ta yaptıkları gibi,çok eğlendik.

seyyarat dedi ki...

Hem nasıl Ebru bak Angel da vermiş örneğini.
Ben bunu Amerikalılarla çok yapmıyorum da diğer arkadaşlarla yapıyoruz utanarak söylüyorum :(