Dün akşam yine ara ara gelen haller üzerime gelmiş spor yapayım demiştim. Yürüme kısmını televizyon eşliğinde atlattım. Ne zaman ki karın kaslarını çalıştırmak için tasarlanmış o aletin başına gittim yine bir hüzün çöktü üzerime. Ne zaman görsem onu üzülüyorum. Bunu yapmak zorunda olduğum için kendime belki, bilmiyorum.
Oturdum ve düşündüm. Burada ne işim var diye sordum kendime. O kadar içten sordum ve o kadar cevapsız kaldı ki bu sorum bilet almaya yetecek param olsa şu an uçakta yahut bir Avrupa ülkesinde hava alanında beklemede olurdum. Tekrar koşu bandına gidip herkesin ekrana bakmasından faydalanıp gönlümce ağladım.
Akşam H.'yi gördüm, iyi geldi. Bambaşka şeylerden bahsettik ama görmek de iyi geldi.
Bugün bu sorular hala etkisini kaybetmemişken birden birisi selam verdi bana. Aslında adını bile bilmediğim biri. K. diyelim. K. diyorum. Sonra K. bana duymaya en çok ihtiyaç duyduğum şeyleri söyledi. Belki biraz da ben K.'ye nicedir kimseye derdim bu diyemediğim şeyleri dediğim için.
Demem o ki üzülüyoruz, bunalıyoruz, canımız sıkılıyor, bir şeyler belki oluyor belki olmuyor ama nihayetinde bize bir H. bir K. gönderiliyor. Üzülmeyelim isteniyor, üzüntümüz bunlara olmasın isteniyor. Dert edecek başka şeyler var, o hatırlatılıyor. Ne güzel hayat. Çok teşekkürler.
9 yorum:
Şu spor konusunda benim de söyleyeceklerim var! Ağır bir programla çalıştığımdan yakında Ivan Dragon'a dönüşmekten korkuyorum, bu bir. Bir de sporun ertesi günü hallaç pamuğu gibi bir koltuğa, bir yatağa yamanıyorum.
Enteresandır, hiç koşu bandında ağlamadım. Son günlerin temasına uygun olurdu halbuki.
Ben kendimi yormadığım için öyle korkularım yok hatta Zumba'ya gitmezsem terlemiyorum bile.
Koşu bandında herkes kendi derdinde hem ekrana bakıyorlar ağlanabilecek en rahat yerlerden bence. Kimsenin umrunda değil.
OHOO! Terlemiyorsan yazık, o vakti niye oraya harcıyorsun be Seyyarat! Zumba dediğin burada televizyondan satılan çakma dans videoları değil mi?! LET'S ZUMBA! I let you, please have all the zumba in the world.
Gel katıl bize, gir aramıza. http://www.amazon.com/New-Rules-Lifting-Women-Goddess/dp/1583333398
Benim canım pek kıymetli öyle kalp atışım hızlandığı an yavaşlıyorum bir soluk alıyorum.
Zumba çakma tamam da hocalardan bir tanesi ağlatıyor resmen bir saat boyunca. Dans ediyoruz iyi güzel diye girdim derse yandan yandan kapıya kadar gittim ama yakaladı. Aman benden bir halt olmaz zaten.
"Hakikaten ne yapıyorum, ne işim var burada?" sorusu, muhacirin kendine sorduğu en can alıcı sorulardan biri herhalde. Geldi mi çok derinden geliyor. Yaşamayanın idrak edemeyeceği, havsalasının almayacağı bir soru. Hissiyatı da çok farklı.
Pişiriyor da ama.
Sen yemekleri pişirirken iyi.
Barat başkasının anlamayacağı konusunda hemfikiriz yalnız pişme konusunda değil. Salata kısmındaki çiğ karnıbahar, kabak, brokoli gibiyim. Mideye otururum, dişlerin arasında kalırım.
Bloguna da giremiyorum hala buradan da söyleyeyim de bir şey yap.
onu ben de soruyorum ne işin var orada?
birinin uzelmeyesin diye uzerine titriyor olmasi ya da bunu hissetmek... ya da sahipsiz olmadigini hissetmek ne guzelmis...
Dün akşam bir arkadaşım "let people love you" dedi. Hak verdim.
Yorum Gönder