7 Kasım 2009 Cumartesi

Tatlı

Ben de temiz bir şeyler giymeye ve sızan kanları temizlemeye karar verdim. Sonra çıktım evden ne yapacağımdan çok da emin olmayarak.
Onu her kavgadan önce etrafına insanları toplayıp davanın ne kadar yüce olduğundan bahsederken dinliyordum. Bu haline duyduğum bir merakla izlemiştim hep kavga aralarında ve öyle davet etmiştim evime. Şimdi onu güzel arabası, tozdan kandan arınınca hiç bir güzelliği kalmamış yüzüyle görünce hafızamın kötü olması çok mutlu etti beni. Nasıl olur, neden değişir diye çok düşünmedim. Bütün ayrıntıları hatırlamıyordum.
Evini aradım bir kaç gün boyunca. Elimde hiçbir ipucu yoktu. Ona dair hiçbir şey. Kapı kapı dolaşıp zilleri çalıyordum. "Kim o?" derlerse verecek cevap bulamıyordum. Kim olduğumu bilmiyordum o ayrı onlara nasıl tanıtacağımı da bilmiyordum. "Kimi aramıştınız?" Bu da çok zor bir soru. Emin değilim diyorum, bir kavgada tanışmıştık. Temiz yüzü artık, ne toz ne kan. Pahalı bir arabası var. Üzerinde hiç çizik yoktur eminim.
Deli olduğumu düşünmekte haklı olabileceklerini bilmek üzücü.
Güneş batarken buldum evini. Neşeli bir müzik ve kahkahalar geliyordu açık pencereden. Kapıyı açıp da beni görünce şaşırmadı sadece neden geç kaldığımı merak ediyor gibiydi. Eve davet etmedi, hayır bunu düşünmedi bile. Birçok şey söyledi ama hiç konuşmadı. Bense sustum ama o beni anlamadı. Peki dedim, ben gideyim. Yine anlamadı. Gideceğime ihtimal vermiyor gibiydi. Orada eşikte iyiydim sanki ve hep orada kalmalıydım.
Hoşçakal dedim. Bir hoşçakal miktarı sustum aslında, duymadı yine.
Eve geldiğimde gece yarısı olmuştu. Nedense toktum, su içmek için mutfağa gittiğimde masanın üzerinde tatlı buldum. Oturdum afiyetle yedim.

Hiç yorum yok: