24 Ocak 2012 Salı

Belki bir gün

Her nöbetimde gelip buraya içimi dökmek istiyorum. Sonra yazacaklarımı saçma ve gereksiz bulup vazgeçiyorum. Şimdiye kadar hiç öyle şeyler yazmamışım gibi davranıyorum. Hiç değilse kendime karşı biraz dürüst olmalıyım. Bütün bunlar kimin umurunda!

Yaklaşık yedi aydır çalışıyorum ve bunun dört ayı çalıştığım yerin yatılı olarak da hizmet vermeye başlamasıyla çok yoğun geçti. Devlete bağlı bir kurum olması nedeniyle memurlar ve kendini memur hissedenlerle birlikteyim her gün. Birtakım memurluklar sebebiyle köşeye kısılıyor ya da kenara kaçıyorum sürekli. Memurlukla gözleri dönen insanlar hiçbir iş yapmamanın ve bir şekilde rahat yaşamanın türlü yolunu biliyorlar. İmrendirecek kadar başarılı, nefret ettirecek kadar kadar korkunçlar.
Otizmli (otistik yaygın hali olsa da meslek alışkanlığı ile bunu kullanmak zorunda hissediyorum kendimi) çocukları olan aileler geliyor. Ekonomik imkanları azaldıkça dertleri artıyor. Parası olmayanların büyük sıkıntılarını dinliyor, yardımcı olmaya çalışıyorum. Onlarla ilgilenen, onlara hiç değilse gülümseyen insanlarla daha önce bu kurumlarda pek karşılaşmadıkları için garipsiyorlar. Çok parası ve mühim torpilleri olanların havası karşısında biraz üşüyorum. Gülümsemeyi ihmal etmeden, kibarlığımdan ödün vermeden güçlü imalarda bulunuyorum. Siz buna elbette laf sokmak diyebilirsiniz. Çocuklarını neden kabul edemeyeceğimizi açıklıyorum. Çocuklarını kabul etmek istiyorsak bunu nasıl yapacağımızı planlıyorum. Çocuklarını kabul etmek zorundaysak buranın sahibi gibi davranmalarını engellemeye çalışıyorum.
Farklı zihinsel, fiziksel özürlere sahip çocukları olan aileler geliyor. Nereye gideceklerini bilmiyorlar, haklarını bilmiyorlar. Bazen ebeveyn de hafif/orta dereceli zihinsel özürlü oluyor ve işim zorlaşıyor. Yine de elleri boş çıkmıyorlar buradan.
Bakım elemanı ya da temizlik personeli olarak çalışmak isteyenlerin başvuru formlarını alıyor, onlarla görüşüyorum. Onları işe alacak olan benmişim gibi görüşüyorum onlarla. Ardından başvuru formlarının üzerine bir ile on arasında bir rakam yazmam isteniyor. Sonunda "bir tanıdığı" müdüre telefon eden kişi işe alınacağından, insanlara neden onları işe alamayacağımızı yalan söyleyerek açıklamaya çalışıyorum. Bazen birinin selamıyla geliyorlar. Tanımıyorum. Tanıtıyorlar ve önemsiz buluyorum. Temizlik malzemeleri satan küçük bir firmanın sahibinin kartı ile gelen oluyor. Başka bir ilin devlet hastanesinde çalışan bir doktorun adını söylüyorlar. Bana bunlarla gelmeleri mühim değil, eğleniyorum da aslında, ama Alevi ya da Kürt olduğu için insanları işten çıkaran memurumuza Bostancı'da bir kilisenin pastörünü tanıdığını söyleyen adama üzüldüm. "Bizim pastörle değil, imamla işimiz olur." cevabını alınca nasıl baktığını görmek istedim.
Burada gece gündüz pişecek yemekleri, çıkacak kahvaltılıkları ve ara öğünleri ben belirliyorum. Tahmin edersiniz ki kimseyi memnun edemiyorum. Bir öğünde çıkan dört çeşitten biri olan brokoliyi sevmediği için günlerce konuşanlar var.
Yemek şirketi sürekli malzemeden çalmaya, onu yapamazsa ucuz malzeme kullanmaya çalışıyor. Bunları da ben kontrol ediyorum. O peynir olmaz, şöyle şöyle peynir gelecek diye birkaç kişiyle kavga ediyorum. Çocuklara kırk yerine otuz gram peynir verdiklerinde de kavga ediyorum. Kişi başı en az yüz elli gram gelmesi gereken salata elli gram gelince yine kavga ediyorum. Kavga diyorum da hep kibar kalıyorum. Kimseye ağzını,burnunu kırmaktan bahsetmediğim için rahatlayamıyorum, amacıma ulaşamıyorum. Sadece sinir bozucuyum.
Birlikte çalıştığım sosyal hizmet uzmanı mezun olduktan sonra on dokuz yıl boyunca ticaretle uğraştığı için işi birlikte öğreniyoruz. Ben ondan önce başladığım için ilerideyim. Bir de bilgisayarda hiç değilse herkesin yapabildiği şeyleri yapabildiğim için işler bana kalıyor. Sürekli rapor yazıyorum, plan çıkarıyorum. Bitmiyor. İşin bu kısmından hiç şikayetçi değilim, yanlış anlaşılmasın.
Çocuk diye bahsetsem de kazık kadar otizmliler var burada. Birkaç kez yumruk, tokat yesem de, ellerimde tırnak izlerini, kollarımda sebep oldukları morlukları taşısam da işin bu kısmından da şikayetçi değilim. Çocuğunun saçma hareketleri ve sesleri ile dolu videoları dünyanın en güzel/önemli şeyi imiş gibi herkese izleten anneler gibi davranıyor ve sürekli onlardan bahsediyorum. Bunu her seferinde fark ediyorum aslında. Yine de durmuyorum.
Çocukların rehabilitasyonu ile ilgili her şeyden ben sorumlu olduğum için bakım elemanlarının çalışmasını denetlemek de benim işim. İşte burada işler biraz karışmaya başlıyor. Gözümün önünde yapılan haksızlıklara müdahale edemiyorum. Bana yapılan her şeyin şimdi başkalarına yapılmasının önüne geçmeye çalışıyorum. Gücüm yetmiyor. Yine de her şey bitmedi diyorum, her yolu deniyorum.
İhaleler yapılıyor. Yine gözümün önünde, aslında herkesin gözünün önünde haksız kazançlar sağlanıyor. Kurumda yatıp kalkan müdür ve ona bütün pis işler konusunda gaz veren oda arkadaşı memur, bolluk, refah, vicdansızlık içinde yaşayıp gidiyorlar. İhaleleri pasladıkları şirketler tarafından yediriliyor, giydiriliyor, taşınıyorlar.

Delirmekten cidden korkuyorum, fakat bunlar karşısında duyarsız olmaktan daha çok korktuğum kesin.

(İhbar etmiş kadar olmuşum bu yazıyla da. Ve galiba bu biraz hoşuma gitti.)

2 yorum:

Romanesk dedi ki...

Tebrik ediyorum sizi.Kurgu olup olmadığını bilmiyorum yazdıklarınızın,kurgu değilse daha çok tebrik ediyorum sizi."Çok parası ve mühim torpilleri olanların havası karşısında biraz üşüyorum." yazmışsınız.Bu cümlenizi anlayamadım bir tek...Saygılarımı sunuyorum.

gazoz kapağı dedi ki...

Ara ara bloğu inceliyorum. okuduklarım karşısında "dindarlık" açısından örnek aldığım insanlardan birisiniz. Size dua ediyorum. Rabbim sizi, mücadelenizi, kuvvetinizi korusun ve arttırsın.