31 Mart 2010 Çarşamba

Ispanak

Yol ortasındaki koca saat 22.20 diyordu. Benim telefonum ise 22.25. Tabi ki o koca saate inanmalıydım. Hem ortalık yerde hem de kocaman. Bir önceki otobüsü sağanak yağmura gün boyu maruz kalmanın verdiği o daha fazla ıslanmayayım telaşıyla sığındığım hastane kapısı sebebiyle kaçırdım. Yine bir otobüs şoförü beni durağa bir metre uzaktayım diye almadan gitti. Bir sonraki otobüsü beklerken elimi cebime attım ve sadece banka kartı ile anahtar buldum. Ne bilet ne para. Telefonda gelen gazla otobüsü beklemeye devam ettim. Planımız bindikten sonra "Aaaa biletimi unutmuşum, tüh" yapmamdı. Otobüs geldi, durdu, bindim. Şoföre baktım uzun uzun. Artık konuşmam gerekiyordu. Özneden sonrasını bir süre getiremedim. "Ben... Ben... Ben..." Şoför artık sabırsızlandı tabi. Üstelik bilet yahut para kullanayım diye otobüsü hareket ettirmemiş, bekliyordu. Sert bir sesle sordu: "Ne?!"  Boynumu büktüm. "Ben biletimi unutmuşum. Bu seferlik hani... Belki...?"

Çıkaracağımız dersler kısmında sanmayın ki dürüstlüğün ödüllerinden bahsedeceğim. Nerede ve nasıl bir ödül beklediğinizle alakalı o kısmı. Çok üzücü  bir durumdu. Boynum bükük kaldım. "İyi hadi geç" diyen şoföre gitgide azalan sesimle teşekkür edip oturdum. Bu saatte evden aceleyle çıkmama, şoföre mahcup olmama sebep ise ıspanak. Kıymalı ıspanak. Yanında yoğurt. Bazen ıspanak çok tahrik ve tahrip edici olabilir. Çıkaracağımız ders bu.

4 yorum:

Burçe dedi ki...

baw..

seyyarat dedi ki...

Bana mı ıspanağa mı?

Burçe dedi ki...

sana kuzucum, zira kıymalı ıspanağa tamah etmem, zeytinyağlı pirinçli ilgimi çekebilir.

seyyarat dedi ki...

Pirinç de vardı sanırım. Güzeldi ama öyle deme.