19 Aralık 2009 Cumartesi

Mavi Olmayan Hastaneler İstiyorum

Hastanelerle olan yakın ilişkime dair en kolay hatırlanabilir anılarım lisans zamanlarına dayanmakta. Ev arkadaşımın Ailevi Akdeniz Anemisi'nden muzdarip olduğunu bir gece kollarımda bayılınca öğrenmiştim. Hastanenin acil servisine gittiğimizde oraya kadar baygın arkadaşıyla rahatça ilgilenebilen ben birden onu bir kenara bırakıp kendimi dışarı attım. Can çekişen annesinin başında inleyen, doktora onu kurtarması için yalvaran genç kızın o haline dayanamamıştım. Diğer ev arkadaşım bir süre sonra yanıma geldiğinde kaldırımda oturmuş ağlıyor olmama anlam verememişti.

Babamın kalp damarlarının tıkanmış olduğunu, ritm problemleri olduğunu, yaşamasının mucize olduğunu doktorun bize söylemesi de ani bir kalp krizi ardından olmuştu. Sonrasında aylarca yatak odalarının kapısında babamın nefes alıp almadığını kontrol ederken uyuyakaldığım bir kriz. Kimsenin beni hastaneye götürmek istemediği, babamın o halini göstermekten kaçındığı kriz.

Bir gün ameliyat olmam gerektiği gerçeğilye yüzleşince, hastanede kalmamak için yalvardığım doktorum olmaz deyince odada birlikte kalacağım kişiyi seçme şımarıklığı yapmak istedim. Burnundan bir parça et alınan küçük bir çocuk idealdi ki kendisinin ben gelince gideceğini hesap edemedim. Boğazında açılmış bir  deliğe bağlanan cihazla nefes alıp verebilen bir teyze üç gün üç gece ya nefesi kesilirse endişesiyle ağlamaklı uykusuz bırakmıştı beni.

Bir yıl kadar önce sabah okula gitmek için hazırlanırken durmaksızın çalan zil sonrası bir hışımla kapıyı açıp arkadaşımın beyaz yüzünü görünce çok korkmuştum. Migren atağı geçiren eşini hastaneye götürmemiz gerekiyordu. İngilizce'sinin çok iyi olmaması ve yalnız olması arkadaşımı panikle bana getirmişti. Çığlıklar ayan Y. inleme aralarında "Hepiniz öleceksiniz!" şeklinde sosyal mesajlar veriyordu üstelik. Koridorda beklerken bir trafik kazası sonrası gelenlerin yaralarına bakıyordum serinkanlılıkla yanımdan geçerlerken. Bu hali ancak kaza geçiren ailenin küçük çocuğu "Mommy!" diye giden sedyelerin ardından koşana kadar koruyabildim.

Elini kestiğinde, düşüp yaralandığında akan kana hayran hayran bakan biri olarak, hatta her kimin kanı akıyorsa biraz merak ve ilgiyle ama hep bir hayranlık ve soğukkanlılıkla seyircisi olan biri olarak fiziksel acının bu durumu bozmadığını anladım.

En son dün hastanede idim. Tek başıma, kendim için. İki kolum delinip beş tüp kan alındıktan, bütün tahliller yapıldıktan, ben üç kişiyle neyin var yavrum anlat konuşmaları yaptıktan sonra psikiyatrı dört saat boyu yalnız bekledim odada. İlgi ve sevgiye en muhtaç olduğum anlarda beş tüp kan alınması tabi ki canımı acıtmadı. Dört saatin sonunda gelme desem de gelen arkadaşıma kadar o odadaki her şey canımı acıttı.

2 yorum:

ramazan dedi ki...

bu aralar aynı psikolojideyim.bir sürü sevdiğim insan benzer rumlarla hastahanede.allahtan size ve herkese şifa diliyorum.

Ebru dedi ki...

Geçmiş olsun.
Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) hastasıyım ve kış aylarında hemen hemen her ay ataklarım olur. Acil servis, hastane, tahlil, kan aldırma serum hatta birçok tıbbi terim konusunda uzmanlaştım sayılır:) Fiziksel birçok acı kolunda morluklarla birlikte dinip gidiyor da bazen orada fotoğraf gibi çektiğim, yakaladığın görüntüler hafızandan silinmiyor.