23 Aralık 2009 Çarşamba

Kürk dediğin nedir ki!

Otobüse yaşlı bir kadın bindi. Yetmişli yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadının üzerinde bir zamanlar yakası ve alt kısmı kürklü olan bir kaban, (şimdi bir kısım tüy kalmış sadece) kabanın kenarlarında düğme işlevi görmesi için çengelli iğneler, elinde yırtılmış, eskimiş bir çanta vardı. Kabanının arkasındaki açıklıktan gördüğüm elbisenin etekleri ise makasla kesilmiş ve yamuktu. Şapkası ve onun altından kulaklarını kapatmak için örttüğü eşarbından geri kalan kısımlarda sarı saçları görünüyordu. Yüzünde pudra ve allıkla oluşturulmuş bir tabaka kırışıklıklarını çok daha belirgin hala getirmişti. Göz kapaklarında kaşlarına kadar neredeyse, yanlardan da burnuna da gelecek kadar ve şakaklarına ulaşacak kadar sürülmüş bir mavi far vardı. Dudaklarında ise dudaklarının üç katı kadar bir kırmızı ruj.
Otobüse biner binmez şoföre çok ilgisiz bir konu için bağırmasından da hareketle bu kadının içinde olduğu durumun olası senaryolarını kurdum kafamda. Hepsinde de yalnızdı. Hepsinde gençken çok güzeldi. Hepsinde yardıma ihtiyacı vardı. Belki sadece onunla sohbet edilmesine ihtiyacı vardı, birinin onu dinlemesine.
Ben ise kendi dertlerime gömülmüştüm o sırada. Bir şey yapabilir miyim düşüncesi beynimin içinde dolanmaya başladığında o kadın inmek üzere ayağa kalkmıştı. Otobüs hareket edince de kirli camda kendime bakıp gözlerimin etrafındaki kırışıklıkları kontrol ettim.

4 yorum:

Eleştirel Günlük dedi ki...

Cok hos simsicacik bir yazi olmus. Ozellikle de "Hepsinde de" diye baslayan bolum...

seyyarat dedi ki...

Teşekkür ederim. Sıcaklığı tazeliğinden ve gerçekliğindendir.

Adsız dedi ki...

yok senin gözlerinde kırışıklık falan :)

seyyarat dedi ki...

Adsız, beni tanımayıp da bunu söylüyorsan dalga geçtiğini düşünürüm, üzülürüm. Tanıyıp da söylüyorsan ah öyle mi diyerek sevinebilirim.