29 Ekim 2009 Perşembe

Yağmur, kaldırım...

Akşam yağmur hala yağarken bu sezon ilk defa giydiğim, onlarla yürümeyi beceremediğim botlarıma baktım. Kaldırımın ortasında biraz çukur bir yerinde yürüyordum ve botlarımın tabanından aradan akmaya devam ediyordu su.Akan giden her şeyi düşündüm o sudan hareketle. Heraclitus geldi aklıma. İlkokul sıralarında abimin zorla okuttuğu kitaplardan birinde okumuştum ilk aynı nehirde iki kez yıkanılmayacağını. Değişimi kafama sokmuştu o kitap değişim olmazsa olmazdı. Bunun için de benim bir şey yapmama gerek yoktu. Zaman zaten bu su gibi akıp giden bir şeydi.
Şu anıma geri geldim sonra ve akıp gidenleri, gelip gidenleri, hep gidenleri düşündüm. Suyun botlarımın arasındaki boşluklardan kurtulur kurtulmaz birleşmesine baktım. Su için engeldim. Ve belki daha neler için, kimler için.
Birisine belki sıkıntı veriyordum, sevmiyordu beni, dayanamıyordu varlığıma, orada kesin engeldim. O çekip gidemiyordu belki bir sebepten, su gibiliğinden değil, ben gitmeliydim. Gidip geliyordu, iten-çeken bir şeyler vardı, sonunda ortada kalıyordu, engeldim, gitmeliydim. Baktım tekrar suya ve botlarıma, sonra kaldırıma. Kaldırımın kenarından yürürsem su çok mutlu olur herhalde dedim. Şimdi hala suyun içindeyim, gözüm kaldırımda, gitmeliyim.

Hiç yorum yok: