İlk gidişimde annemle anlaşmıştık kimse arkasına bakmayacak diye. Pasaport kontrolünden sonra bir kaç adım atıp dayanamayıp dönmüştüm. O da dönmüştü. Aylarca o bakış gözümün önünden gitmemişti. Sonra öğrendim annemi havaalanına götürmemeyi, evden ayrılırken de bir son bakış edinmemeyi mümkünse. Tabi bu farklı hislere sebep olmaya başladı son zamanlarda: ya bir daha göremezsem ya yüzü gözümün önüne gelmezse...
Annemsiz havaalanı daha az hüzünlü olmadı ama. Önce check in sonrası ayrılıkları seyr ettim. Yalnız olanların diğerlerine bakışlarını seyr ettim. Gelenlerin karşılandığı kapıya gittim sonra. Hiç birini havaalanında karşılamadığımı fark ettim. Yolcular geldi yakınları ya da yakın olmadıkları karşıladı onları. En sevinçli anlarda bile bir hüzün vardı. Birini kestirdim gözüme. Üç kişi gelmişti karşılamaya ama gözleri etrafta dolaştı onları gördükten sonra bir süre daha. Beklediği kişi gelmemiş diye düşündüm. Onu sabırsızlıkla bekleyen kucaklayan o üç kişiye sadece sahte gülücükler atmakla yetindi. Sonra kapıdan çıkan biri takıldı gözüme. Önce bekleyenlerin hepsine baktı neredeyse tek tek. Sonra dönüp gitti. Hiç bir umudu yoktu aslında bakarken de. Belki kendisini aramayan o gözlerde özlediği birini bekleyenlerin bakışlarını görmeye çalıştı sadece.
Ben ise önce Türkiye'ye dönüşlerimde ne kadar mutlu olduğumu düşündüm. Sonra uzak diyarlara gidişlerimde ne kadar yalnız olduğumu. Gitmiyordum, gelmiyordum, kimseyi beklemiyordum, ama hava alanı hüzünlü bir yerdi yine de.
Otobüs terminali, tren garı...Bilemiyorum hangisi daha hüzünlü. Belki de ben hangisindeysem o en hüzünlü.
1 yorum:
Çözümü söylüyorum dinlemiyorsun ki.Gitmeyeceksin uzaklara. O zaman havaalanıydı gardı bilmemneydi hüzünlendirmez seni.
Yorum Gönder